ÖTV Muafiyetine Kısıtlama / İptal Tehdidi

-
Aa
+
a
a
a

Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, yeni vergi paketine dahil edildiği öne sürülen ve sakat bireylerin ÖTV muafiyetli araç temin etmesine olanak sağlayan yasa hükmünün kısıtlanması/iptal edilmesi tasarısı üzerine Engellilerin Haklarına Erişim Platformu’nun beş kurucusundan biri olan, Gören Kalpler Görme Engelliler Eğitim ve Spor Vakfı Başkanı Erol Sayyıdan ile bir araya geliyor.

""
ÖTV Muafiyetine Kısıtlama / İptal Tehdidi
 

ÖTV Muafiyetine Kısıtlama / İptal Tehdidi

podcast servisi: iTunes / RSS

Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoş geldiniz. Ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 3 Temmuz 2024 Çarşamba. Bu haftaki programımızı destekleyen Gülşah Çakır ve Korhan Koryürek’e teşekkür ederek başlamak istiyorum. Sakatların erişimi, hayatın her alanına koşulsuz şekilde katılımı, sakat hakları aktivistlerinin en önemli gündemi herkesin de bildiği gibi. Hal böyleyken, son günlerde gündemde olan yeni vergi yasa tasarısı var ve o tasarıda engellilere tanınan ÖTV muafiyetinin kısıtlanması ya da kaldırılması gibi konular gündeme getirildi. Bununla ilgili eylemler gerçekleştirildi ve bu hafta bu konuya eğilelim istedik biz de. Konuğumuz Gören Kalpler Derneği Başkanı Erol Sayyıdan. Erol Bey, Açık Radyo’ya, Sakat Muhabbet’e hoş geldiniz. Nasılsınız, iyi misiniz?

Erol Sayyıdan: Hoş bulduk, teşekkür ediyorum Alper Bey.

A.T.A.: Bizim Sakat Muhabbet’te konuklarımıza sorduğumuz bir ilk soru var, onu soracağım size de herkese sorduğum gibi; Erol Sayyıdan kimdir, bugüne kadar neler yapmıştır ve bir sakatlığınız bulunuyor ise buna dair bilgi verebilir misiniz?

E.S.: Ben Erol Sayyıdan. 25 yaşlarında gözlerimi kaybettim. Daha sonra Ankara Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nü bitirdim. Ardından Görme Engelliler Okulu'nda rehber öğretmen ve psikolojik danışman olarak göreve başladım, 16 yıl boyunca ailelerle, görme engelli çocuklarla birlikteydim. Daha sonrasında ise yine ailelerle birlikte bir araya gelerek, özellikle erken yaşlardan itibaren görme engelli çocuklarımızın eğitimini önemseyen bir sivil toplum hareketi olarak Gören Kalpler Derneği'ni kurduk ve bugün de Gören Kalpler Derneği'nin kurmuş olduğu merkezimizde yaklaşık 300 tane her yaşta görme engelli birey birebir eğitim alıyor. Engelli alanlarında da mümkün olabildiğince en üst düzeyde engelli hakları savunuculuğu yapmaya çalıştık.

A.T.A.: Peki 25 yaşında görme kaybı bir kaza sonucu mu, bir hastalık mı?

E.S.: Yok, genetik bir rahatsızlık, Tavuk Karası denilen bir rahatsızlık. Doğuştan gelme bir şey ama sonradan kaybediyorsunuz.

A.T.A.: Gören Kalpler Derneği'ni biraz tanıtalım isterseniz. Ne zaman kuruldu? Biraz bahsettiniz ama detaylandıralım isterseniz.

Gören Kalpler Derneği

E.S.: Gören Kalpler Derneği, benim görme engelliler okulunda çalışırken özellikle görme engelli çocukları, sekiz, dokuz, 10 yaşlarında getirdiklerinde biz onlara derslerden önce öz bakım çalışmalarına başlamak zorunda kalıyorduk çünkü üstlerini başlarını giyinmeyi bilmiyorlardı, yemek yemeyi bilmiyorlardı, kaşık tutmayı bilmiyorlardı. Bu niye böyle oluyor diye araştırdığımda ise bunun nedeninin ailede verilmeyen eğitim olduğunu anladık ama onları da suçlayamazsınız çünkü aileleri de görme engelli bir çocuğa sahip olmadan önce bu konuda hiçbir şey bilmiyorlar. Etraf da yönlendiriyor, ‘Ya bir tane çocuğa bakamıyor musun? Giydir üstünü, yemeğini yedir, kaşığı ağzına tut’ diyerek yaklaştığı için özellikle anneler de yalnız kaldığı için bu konuda maalesef çocuklarımızı nasıl yetiştireceklerini bilmiyorlar. Tabi görme engelli çocukların da akran rol eğitimi bilinmediği için de bir çok gelişim gerilik ile devam ediyor ama bunu da düzenli, bilgili bir eğitim verilirse çok hızla kapatabiliyorlar.

A.T.A.: Kaç sene önce başladı bu eğitimler, bu bahsettiğiniz konu?

E.S.: Biz 17 yıl önce şu anki eğitim merkezimizi kurduk, 17 yıldır eğitim merkezimiz var. Onun daha öncesinde de, yaklaşık olarak 1995 yılında da Mithat Enç Görme Engelliler Okulu’na rehber öğretmen olarak başladım. Yani hayatımızı bu işe adadık ve halen de devam ediyoruz.

Görme Engelli Bireylerin Türkiye’deki Duayen İsmi: Mithat Enç

A.T.A.: Mithat Enç’i de analım. Çok bilinmiyor Türkiye toplumunda ama görme engelli aktivistlerin yakından tanıdığı bir isim. Benim bir planım var; doğum ya da ölüm yıl dönümünde onun hayatını anlatan bir program yapmak istiyorum, buradan da paylaşayım. Mithat Enç’i ben de tanımıyordum, programları yaparken tanıdığım, kitaplarını okuduğum bir abimiz, onu da bir analım. 

E.S.: Şunu söylemem lazım bu durumda; Mithat Enç, görme engelliler dünyası için Türkiye'de çok önemlidir çünkü kendisi de sonradan görme engelli olan bir insan ve nihayetinde Gazi Üniversitesi'nde Eğitim Fakültesi dekanlığı yapmış bir isim. Bugünkü Türkiye'nin ilk Görme Engelliler Okulu'nu kuran da kendisidir ve çok şey borçluyuz biz ona.

A.T.A.: Peki, okulu kurma yılı ne kadar eski? Onu anlamak için soruyorum aslında.

E.S.: 1951’de Türkiye'nin ilk görme engelliler okulu, sadece görmeyenlerin olduğu tek okul kuruluyor.

A.T.A.: 75 yıla yaklaşan bir tarihi var. Mithat Enç’i buradan yine sitayişle anmış olalım. 

E.S.: Saygıyla, rahmetle, şükranla anıyoruz.

A.T.A.: Peki, bu 17 yıl sonunda öz bakım anlamında görme engelliler daha iyi konumda mı yoksa aynı sorunlar yaşanıyor mu hala Türkiye'de?

E.S.: Türkiye'nin her yerinde aynı sorunlar devam ediyor. Türkiye'de evlerinde adeta eğitimden yoksun binlerce, 10 binlerce görme engelli halen maalesef eğitimin içerisinde değil. Bizim kendi merkezimizde yaklaşık binin üzerinde görme engelli birey eğitim gördü. Biz, onlarda değişim yaptığımıza inanıyorum çünkü bu konu çok önemli bir konu ve mümkün olduğu kadar erken yaşlardan başlanılması gerekiyor ama daha sonra da bir şekilde kazaydı, başka nedenlerden dolayı görme engelli konumuna gelmiş insanlarımız için de bu konuda uzman bir ekip çalışıyor burada ve bu uzman ekip onlara bire bir eğitim veriyor yani saç tıraşı olmaktan, sakallarını kesmekten, nasıl giyinmesi gerektiğinden, üstünü başını giyerken nelere dikkat edeceği gibi birçok şeyi bire bir çalışıyorlar ve çok güzel işler çıkıyor ortaya.

A.T.A.: Sakatlığı bulunmayan insanlar tam anlamıyordur, onu açalım. Öz bakım demek aslında sizin her gün olağan hayatınızda rutin yaptığınız şeylerin yapılması. Bunu açalım, isterseniz.

E.S.: Aynen, tabii ki.

A.T.A.: Şimdi ben bu noktada dinleyicilerimize nasıl sizinle buluştuğumuzu da aktarayım biraz. Başta bahsettim, ÖTV muafiyeti konusu var ve yakıcı bir gündem şu anda. Ben de bununla ilgili bir hafta kadar önce SAHİMSEN (Sağlık Hizmetleri Sendikası) Başkanı Ayşe Sarı - bizim de daha önce konuğumuz olmuştu kendisi – ile konuştuk ve daha çok yeni bir platform kuruldu, siz de içindesiniz, Ayşe Hanım da içinde; Engellilerin Haklarına Erişim Platformu. Bu noktada bu platformun kurulma aşamalarını da paylaşalım mı dinleyicilerimizle? 

Engellilerin Haklarına Erişim Platformu

E.S.: Aslında engelli örgütlerinin ve aktivistlerinin temel bir ihtiyacı idi bu. Maalesef dernekler, vakıflar, konfederasyonlar ve federasyonlar yeterince görevini yerine getiremiyor çünkü bu çok farklı bir şey, güç olmak gerekiyor. Bu güç de ancak gönüllü bir birliktelikle başarılı olabiliyor. Biz daha önce de çeşitli biçimlerde platformların içerisinde yer aldık ve Engellilerin Haklarına Erişim Platformu’nu tüm engellilerin tüm sorunlarına ilişkin bir çatı gibi düşünmek gerekiyor ve şu an en son itibarıyla yaklaşık 160 civarında sivil toplum kuruluşu - yaklaşık 50 küsür ama 210’un üzerinde bir bileşeni var. Bu insanlar farklı engel gruplarının temsilcileri, sivil toplum kuruluşları ve günlük engellerle ilgili hakların savunulması gereken her noktada bir araya gelip sesini birlikte çıkarmak üzere kurulmuş bir yapı. İlk çalışmasını da 12 Mayıs'ta TBMM önünde yaptığımız bir basın açıklaması ile duyurduk. Hedefimiz, Engelliler Bakanlığı'nın kurulması. Engelli bireye bakan annelerin özellikle sigortalılık kapsamı içerisine alınması, artı yasalarımızda mevcut olan, özellikle 18 yaşı geçmiş engelli bireylerin bile gelir kriterine bağlı kalınarak yani asgari ücretin üçte birini geçmesi halinde o bireye engelli de olsa maalesef devlet maaş bağlamıyor ve bu durumdan muzdarip olan çok insanımız var. Buna benzer onlarca sorun başlığı ele alabiliriz ama önemli olan, bizim bir kararlılığımızdı, o kararlılık çok önemliydi. Tüm Türkiye'de bu konuda kafa yoran, görevi bu olan insanlarımızı, derneklerimizi, vakıflarımızı, spor kulüplerimizi, federasyonlarımızı ve konfederasyonlarımızı belli noktalarda bir araya getirme çabasıydı ve bunu da başardık.

A.T.A.: Şimdiye kadar aslında görme, ortopedik, işitme, zihinsel konularda sakatlar kendi başlarına uğraşıyorlardı ama bir konsensüs sağlanamıyordu belki de. Bunun da amacı aslında tek bir güç olalım ve sakatlar her alanda birlik olsun diye anlıyorum, doğru anladıysam eğer.

E.S.: Kesinlikle öyle. Çok kısa bir şey anlatmak istiyorum şimdi; ben çocukluğumda kazları, dere kenarlarındaki kazları gözlemlemiştim. Onların da bir şeyi yok ama birisini tehlike gördükleri an bütün kazlar aynı hareketlerle, aynı ses tonuyla o tehlikeye doğru yürüyorlar. Sonra herkes bunlardan korkuyor ve kendilerini bu şekilde savunuyorlar. Bizim engelli örgütlerinin de aslında bunu başarması gerekiyor. Yani hangi engel grubundan olursa olsun, nereden olursa olsun aynı sesi aynı tonda çıkarmamız gerekiyor ve biz bunu başardık, başarıyoruz da.

A.T.A.:Sakat Muhabbet olarak, biz de program olarak ve bireysel olarak içindeyiz bu platformun. Bireysel katılımlara da açık. 

Programın ortalarına kadar da geldik. Biz her hafta ortalarda bir yerde müzik paylaşıyoruz ve müziği de konuğumuza soruyoruz. Bu hafta ne dinleyelim, sizin içinizden ne geçiyor şarkı olarak?

E.S.: Ne güzel, çok güzel. Ben mi isteyeceğim?

A.T.A.: Evet, evet. İçinizden ne geçiyorsa o şarkıyı anons edebilirsiniz.

E.S.: Peki türkü isteyebiliyor muyuz?

A.T.A.: Hiç fark etmiyor. Açık Radyo’da her şey açık, her müziğe açığız.

E.S.: Tamam, ben Musa Eroğlu’dan “Turnaların Göçü”, evet.

A.T.A.: “Turnaların Göçü”. Tamam, onu dinliyoruz.

A.T.A.: Sakat Muhabbet devam ediyor. Bu hafta konuğumuz Gören Kalpler Derneği Başkanı, Engellilerin Hakları Erişim Platformu üyesi ve bileşenlerinden Erol Sayyıdan. Erol Bey ile ilk bölümde hem Gören Kalpler Derneği'ni, hem de platformu konuşma imkanı bulduk. Ama ben başta ana konumuzu söylemiştim dinleyenlere; vergi yasa tasarısı. Bu tasarıda da engellilere tanınan ÖTV muafiyetinin kaldırılması ya da kısıtlanması söz konusu ve bununla ilgili platform çok büyük çalışmalar yapıyor, eylemler yapıyor. Bu tasarının bir tarihçesini alalım sizden ve bu son gündem ile neler oldu, neler bitti onu bir dinleyelim.

ÖTV Muafiyetine Kısıtlama / İptal Tehdidi

E.S.: Tabii. Şimdi ben özellikle Engellilerin Haklarına Erişim Platformu kurucusu beş kişiden biriyim ve ÖTV muafiyeti konusuna gelince de 2005 yılında rahmetli Kemal Unakıtan zamanında engellilerin sosyal hayata katılımları, sağlıkla ilgili, eğitimle ilgili bir takım ihtiyaçlarını giderebilmeleri için ÖTV muafiyeti ile araç edinebilmek hakkı oluştu. Bu hakkı birçok engelli arkadaşımız kullandı, kullanmaya da devam ediyor. Ancak son tasarruf kapsamında ele alınacak ve TBMM’ye sunulan kanun tasarısında özellikle engelli arkadaşlarımızın beş yılda bir yenileme hakkı oluyor araçlarını. Bu 10 yıla çıkarılma tasarısı ve aynı zamanda da engelli araç sahibi kişinin kaybı halinde o araç ailedeki mirasçılarına yani eş, çocuk vesaire devredilir iken daha önce vermediği ÖTV olayını ödettirerek aktarma yapılacağı şeklinde değişiklik yapılma noktasında. Fakat tabii bunun kabul edilebilir bir tarafı yok. 

Şöyle ki; bir kere engelliler için araç bir lüks değil, zorunluluk. Bedensel engelli arkadaşlarımızın toplu taşım araçlarında ne kadar zorlandığını ve saatlerce otobüs bekleyip, saatlerce bir şeyleri bekleyip sonra otobüslere bile bazen ‘iki kişi var otobüste’ denilerek alınmadığını çok yaşıyorlar ve gittikleri yerlerde birçok sıkıntılarla karşılaşıyorlar. Bir zihinsel engelli gencimiz ile ailesi toplu taşıma araçlarına giderken bazen sesler çıkardığı için çevredeki insanlar rahatsız oluyor ve ‘Lütfen hanımefendi, siz çocuğunuzu isterseniz taksiyle götürün’ gibi çok kötü muamelelere uğruyorlar. Yine görme engelli arkadaşlarımız, bir sağlık sorunu yaşadığında mutlaka bir başkasıyla o hastaneye ve sağlık hizmetine ulaşabiliyor. Dolaysıyla bizim için araç bir lüks değil bir zorunluluktur, bunun böyle bilinmesi gerekiyor. Şimdi şöyle düşünün; engellilik büyük oranda sosyoekonomik durumları iyi olmayan ailelerde oluyor, bu bir gerçek. Çoğunluk itibariyle baktığımız zaman böyle. Dolaysıyla bu insanların kıt kanaat bir araç aldığını düşünün ve diyorlar ki, ‘Siz bu araca 10 yıla kadar hiç bir şey yapamazsınız’. Yani araçları zaten biliyoruz, üç beş sene içerisinde mutlaka ciddi hasarlar oluşuyor, tamir masrafları oluşuyor. Bunu diyorsun ki ‘sen 10 yıla kadar bu aracı kullanmak zorundasın’. Engelli aracı üzerine olan kişi Allah göstermesin başına bir iş geldiğinde, kaybolduğunda aileye diyorlar ki ‘sen.…

A.T.A.: Kayıp derken, ‘vefat ettiğinde’ diye söyleyelim, anlaşılmaz belki.

E.S.: Tabi, vefaten. Şöyle düşünüyorum; gerçekten bu hak birçok arkadaşımızın, engelli arkadaşımızın ve ailesinin işini kolaylaştırdı. Bunun geri alınmasını biz kabul etmiyoruz, edemeyiz. Zaten devletin görevi, kanunu, Anayasamızda da var, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi’nde de var - engelli bireylerin sosyal hayatın içerisine katılmasını öngörüyor. Sağlığa, eğitime, istihdama, birçok alana gidip gelebilmesi, mümkün olduğunca en az yardımlarla bu işi yapmasını öngörüyor. Yani araç onun için artık bir gereklilik, zorunluluk. Evet, bu konuda istismarlar var mı? Var. Ama her hakkın bir istismarı olabilir. Devletin görevi, kim istismar ediyor ise onu tespit edecek, gereken cezayı verecek. Ama toplumun büyük çoğunluğunu, gerçekten bunu istismar etmeden kullanmak isteyen büyük çoğunluğunu bu şekilde cezalandırmak doğru değil.

A.T.A.: Şunu da söyleyeyim; bu madde tasarıdan çıktı ama önceden tasarıda tamamen iptal olması durumu da vardı..

E.S.: İkinci maddede vardı bu, evet.

Son Anda Tasarıdan Çıkarılan Madde: Durumu Olanlara Bu Hakkı Tanımayalım, Olmayanlara Aile Bakanlığı Maddi Katkı Versin Ama Tüm Diğer Haklarından da Mahrum Kalsınlar!

A.T.A.: Aile Bakanlığı kanalıyla, yer alabilecek durumdakilere destek verilmemesi, fakir olanlara verilmesi. Onlar da kabul ederse arabayı alıp hiç bir haktan yararlanmaları durumu da vardı. Ben şunu anlamıyorum Erol Bey; nasıl bir cüret? Yani sakatları aslında insan görmüyorlar gibi bir algı oluyor bende. Ben de bir sakatım. Benim de bir arabam, aracım var ÖTV muafiyetli. 2016’da aldım ben o aracı, sekiz sene geçti. Ailem diyor bana, ‘Oğlum değiştir artık, beş sene geçti.’ Ben korkuyorum, Türkiye çünkü burası diyorum. Giderim rapor alırım, rapor çıkmaz, Arabayı satarım, yenisini alamam. Böyle korkularım var benim. Ama yani tamamen iptal edelim gibi, Aile Bakanlığı'na gidin gibi. Araba alacak kişiler zaten alır, onlara vermeyelim. Alamayacak durumda olanlara destek sunalım Aile Bakanlığı kanalıyla ve onlar bunu kabul ederse bütün haklarından feragat etsinler anlayışı. Ne bileyim bana bir hakaret, bir küfür gibi de geliyor. Siz nasıl algılıyorsunuz bu konuyu?

E.S.: Maalesef. Şimdi bakın şöyle düşünün; zaten engelliye maaş bağlarken diyorsun ki ailede toplam gelir, kişi başına düşen miktarın üçte birini geçerse yani asgari ücretin üçte birini geçerse, ben bu adama engelli de olsa maaş vermiyorum, işi de olmasa gene maaş vermiyorum deniliyor. Bu bir kere son derece onur kırıcı bir durum. Ardından devam ediyorsunuz, bakım aylığı ihtiyacı var, raporunu da almış devletten ve diyorsun ki ‘Evet, annesi bakabilir, babası bakabilir’. Ama toplam kişi sayısına düşen rakam üçte ikiyi geçerse asgari ücreti ona da vermem diyorsun. Zaten sen kriterleri koyuyorsun. Hatta bazı şeyler özellikle bu tür kriterleri uygulayan kaymakamlıklar, valilikler, sosyal alandaki hizmet kuruluşları diyor ki bir aracın varsa... Bu aracın nedeniyle ben senin maaşını kesiyorum. Şimdi araç gerçekten şu koşullar altında bir zenginlik göstergesi midir? Dolaysıyla bir yandan bunları yapmaya çalışıyorsun, sonra da diyorlar ki, ‘Olmadı, biz bunu kaldıralım. Biz kaymakamlıklar aracılığıyla olmamız gerekenlere ufak tefek destekler sunalım.’ Bu da şu demek oluyor; biz kimseye araç muafiyeti de tanımak istemiyoruz, destek de yapmak istemiyoruz. Adeta kendi kaderlerine terk edilmek isteniyor. Zaten işsizlik oranları son derece yüksek engellilerde, zaten birçoğu eğitim olanaklarına kavuşamıyor. Bir de böyle yaptığın zaman o zaman ne olsun bu insanlar, değil mi?

A.T.A.: Aynen. Bir yandan da mesela ben az önce bahsettim, benim de aracım var ÖTV muafiyetli. 2016'ya kadar ki hayatım ve sekiz yıllık hayatım. Arada uçurumlar var aracım olduğu için. Her yere gidebiliyorum, kendi kararımla gidebiliyorum yani kimseye muhtaç olmadan gidebiliyorum. Hükümetin bu kararı, aslında bizim hakkımızı alıp, ‘Hayır, ben sakata sadaka vereceğim’ yöntemine gitmek istiyorlar gibi de algılıyorum bir yandan.

Ankara’da Engellilerin Haklarına Erişim Platformu’ndan ‘ÖTV Muafiyetime Dokunma!’ Eylemi

A.T.A.: Aile Bakanlığı’na bu karar hakkı verilirse o neye göre seçecek? Neye göre ve kime verecek? Bir sürü soru işareti var. Bu arada platformdan bahsettik; Engellilerin Haklarına Erişim Platformu da 26 Haziran’da, tam bir hafta önce bir eylem yaptı Ankara’da. Büyük bir eylem oldu, çok ses getirdi ÖTV muafiyetiyle alakalı. O eyleme dair sizden bilgi alalım isterseniz bu noktada.

E.S.: Biz, ikinci basın açıklamasını 26 Haziran’da, Ankara’daki Kızılay'da yaptık ve gerçekten çok mutlu oldum ben o gün. Nedeni şu; tekerlekli sandalyeli arkadaşlarımız önde, görme engelli arkadaşlarımız arkasında bir basın açıklaması yaptık ve kısa da olsa bir yürüyüş gerçekleştirdik. Yani orada bir birliktelik gördük hep gözlemlediğimiz, hep hayal ettiğimiz gibi. Yani haklarımızı birlikte savunan farklı engel gruplarını gördük. Bu beni çok mutlu etti, umut verdi. Ben şuna da inanıyorum; Türkiye'nin her yerinde artık bundan sonra daha fazla hak savunuculuğu artacak. Nerede sorun yaşanırsa orada engelliler, aileleri bir araya gelmeyi başaracaklar diye umuyorum. Nihayetinde bizim bu konularda sessiz kalmamızı kimse beklemesin.

Platformun Kuruluşu ile Birlikte İlan Ettiği İlk Talep: Engelli Ailelerine ‘Bakım Sigortası Yasası’

A.T.A.: Siz platformun ilk açıklamasında demiştiniz; Bakım Sigortası Yasası hakkında bir çağrı yapmıştı platform. Ben şunu da düşündüm; Devlet sanki ‘Sen onu mu istiyorsun? Ben bak bunu da elinden alırım’ diyor mu diye de içimden geçti biliyor musunuz Erol Bey? ‘Bakım Yasası istiyorsun ama ben sana bunu verdim daha önce, sen buna şükret’ mantığı da içimden geçti, biliyor musunuz, okurken bu haberleri bir yandan o mu deniyor diye de düşündüm.

E.S.: Alper Bey, inanır mısınız, 2012 yılında devlet bunu vaat etti zaten, Bakım Yasası çıkartacağım, anneleri sigortalayacağım diye vaat etti ama çark etti. O yüzden biz o hakkı da isteyeceğiz. Kim ne derse desin, çocuklarımın annelerinin, engelli bireylerin hakkını savunmakla görevliyim. Kendini yetiştirmiş insanların böyle bir görevi var. Dolaysıyla biz o hakkı istiyoruz ve alacağız da zaten.

A.T.A.: Dinleyenlere şunu söyleyelim; bu konuştuğumuz konular hiç kimsenin lütfu değil, bizim kendi hakkımız ve haklar da mücadeleyle alınan şeyler. Kimse kimseye al bu senin olsun demez. Bunu sakat arkadaşlarıma, sakat dinleyenlere bastırarak söylüyorum. Erol Bey, evet, çok sağolun konuk olduğunuz için.

E.S.: Ben teşekkür ederim.  

A.T.A.:Sakat Muhabbet’te bu hafta Erol Sayyıdan idi konuğumuz. Kendisi ile ilk bölümde Engellilerin Haklarına Erişim Platformu’nu, ikinci bölümde ise ÖTV muafiyeti getirilmesi düşünülen vergi yasası kapsamındaki kısıtlama ya da iptal konusunu konuştuk. Erol Bey, çok sağolun konuk olduğunuz için. Son olarak neler söylemek istersiniz programın sonuna gelmişken?

E.S.: Şunu söyleyeceğim; kesinlikle biz birlik olmak zorundayız, hiç kimsenin bizi ayıramaması gerekiyor. Aynı tonda, aynı şekilde kimden bize bir tehlike geliyor ise - bunun siyaseti miyaseti yok - hangi parti iktidarda olursa olsun, hangisi muhalefette olursa olsun beni hiç ilgilendirmiyor. Engellilerin hakları için birlikte olmamız gerekiyor. Özetle söyleyeceğim bu.

A.T.A.: Çok çok sağolun Erol Bey konuk olduğunuz için. Erol Sayyıdan idi konuğumuz. Bu hafta programı destekleyenler Gülşah Çakıl ve Korhan Koryürek idi, onlara da teşekkür etmek istiyorum. Bir daha ki hafta, başka bir konuyla görüşmek üzere hoşça kalın diyorum.